Durumu daha da karıştıracağı açık. ABD’nin Ürdün’de üç askerinin ölümüne, 34 askerinin de yaralanmasına yol açan saldırının İran destekli gruplarca Suriye’den yollanan insansız hava araçlarıyla yapıldığı iddiası İran’ı bir kez daha hedef yaptı.
Bölgedeki İran destekli silahlı grupların çatı örgütü olduğu iddia edilen Irak İslami Direnişi adlı grubun saldırıları üstlendiği biliniyor. Saldırıya gerekçe olarak ABD’nin İsrail’in 26 binden fazla insanın ölümüne neden olan Gazze savaşına verdiği destek gösteriliyor.
Oysa İran hem Gazze krizinin başından beri itidalli bir tutum sürdürüyor, hem de Kasım Süleymani başta olmak üzere Devrim Muhafızları’ın önde gelen komutanlara çeşitli zamanlarda yönelik suikastlar karşısında “hesap sorulacığı”nı son derece düşük tonda dile getiriyor.
Mollalar rejiminin İsrail ile ABD’nin ısrarla çekmek istedikleri bir çatışmaya girmeme konusundaki tavrı hayli akıllıca. Dolayısıyla Ürdün’deki saldırının kimin işine yaradığı sorusuna yanıt aranırken bunun, İran’ı çatışmaya sokmak isteyip de başaramayanların eline iyi bir fırsat verdiği sonucuna ulaşılabilir, rahatlıkla. Bunu güçlendiren bir gelişmeyi anımsatalım; Ürdün’deki saldırı, Beyaz Saray’ın İsrail ile Hamas arasında Gazze’de iki aylık bir ateşkese yol açabilecek bir rehine anlaşması için bastırdığı sırada meydana geldi. Biden yönetimi yetkilileri Gazze’de ateşkes sağlanmasının bölgedeki gerilimin azaltılmasında kilit rol oynayacağına inanıyor.
CIA Direktörü Bill Burns Pazar günü Paris’ten görüşmelerin bir kısmına katılmış, Katar Başbakanı’nın yanısıra hem İsrail hem de Mısır’ın istihbarat şefleriye anlaşma konusunda görüşmüştü. Ateşkesi, tüm çağrılara, hatta kendi kamuoyunun baskısına rağmen ısrarla kabul etmeyen İsrail için hayli yararlı oldu Ürdün saldırısı. Kimin parmağı varsa İsrail’in işine yarayan bu gelişme ABD’yi İsrail’e ateşkes konusunda baskı yapmaktan caydırabilir de.
Geçtiğimiz Kasım ayında bir haftalık duraklama sırasında bölgedeki ABD güçlerine yönelik saldırılar neredeyse tamamen durmuştu. Ancak ABD savunma yetkilileri Cuma günü itibariyle Irak ile Suriye’de ABD/koalisyon güçlerine karşı 158’den fazla saldırı düzenlendiğini açıkladı. Gazze’de ateşkes yapılmasına çalışıldığı sıralarda olması tesadüf değil kesinlkle. Açıklamaya göre insansız hava araçları, roketler, füzelerden oluşan bu saldırılar başarısız oldu, çoğu zaman ciddi yaralanmalara ya da altyapı hasarına yol açmadı. O nedenle Ürdün saldırısı hayli ciddi.
Olaya ilişkin sorulması gereken ilk soruyu soralım. ABD’nin saldırıya uğrayan üssü erken uyarı savunma sistemi ile donatılmıştır. Bu saldırı nasıl fark edilmedi? Öylesine bir soru değildir bu. Kirli oyun çok malum.
ABD’nin saldırı yapılan tesisi Ürdün-Suriye sınırı yakınlarında uzak bir lojistik karakolu. Tower 22 olarak adlandırılıyor. Karakol hakkında bilgiler son derece sınırlı ama bilinen şu ki; Tower 22, sınırın öte yanında Suriye’de bulunan ABD garnizonu El Tanf için bir ikmal merkezi olarak hizmet veriyor.
En az 350 ABD Ordusu ile Hava Kuvvetleri askeri de orada konuşlanmış durumda. Karakolda ne tür silahların tutulduğu, kullanılan hava savunma sistemlerinin niteliği belirsiz ama hangi araçla yapılırsa yapılsın kolay vurulacak bir karakol değil Tower 22.
Şimdi bakın; Suriye’ye emperyal çullanmanın başladığı 2011 yılından bu yana Washington, Amman’ın Suriye ile Irak’tan silahlı militanların sızmasını engellemek amacıyla Sınır Güvenliği Programı olarak bilinen ayrıntılı bir gözetim sistemi kurmasına yardımcı olmak için yüz milyonlarca dolar harcadı. İşte buna rağmen saldırının farkedilmemesini dikkat çekici buluyorum.
Tabii ki ABD ya da İsrail, meşrepleri buna uygun da olsa, saldırıyı tezgahladı demiyorum. Onca gözetleme olanağına rağmen saldırının farkedilmemiş olmasının başka nedenleri de olabilir.
Bu iki ülkenin Ortadoğu’ya yönelik uğursuz planlarında onlar için çalışan “İslami yapılar” olduğunu da akıldan çıkarmamak gerek. Bu tür provokasyonlar için kullanılmaya uygundurlar.
İran, İsrail’le ya da ABD ile aynı anda savaşacak, onları kendi üstüne çekecek kadar aklını yitirmiş değil.
Ortadoğu”da oyun da çok…
Piyon da…